30 Nisan 2024 - Salı

Şu anda buradasınız: / İSLÂM’DA EVLİLİK
İSLÂM’DA EVLİLİK

İSLÂM’DA EVLİLİK ŞEYDA KIRCAL

 

 “Allah’ın emri, Peygamber’in (s.a.s.) kavli” olarak dilimize yerleşen evlilik, esasında nasıl bir emir, nasıl bir Sünnet ve bizler evliliğin ne kadar bilincindeyiz? Evlilik ve aile olmak, insanlığın ve toplumun temelidir derken sadece nesil emniyeti kastedilmez. Rabbimiz Allah Teâlâ, ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem (a.s.)’ın henüz cennetten dünyaya indirilmeden kendisine eş yarattığını bizlere bildirmektedir:

    “Ey Âdem! Sen de eşinle beraber cennete yerleşin. Dilediğiniz yerden canınızın çektiği her çeşit nimetten yiyin, için. Fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz!” buyurdu.[1]

   Eş ve aile olmanın ehemmiyeti, henüz dünya imtihanlarıyla karşılaşmadan kendisine cennette eş verilen Âdem’in (a.s.), dünyaya indirildikten sonra ailesinin genişleyip çoğalması ve zürriyetinin dünyaya yayılmasıyla anlaşılmaktadır. Evlenmek ve âile olmak üzerine çeşitli örnekler zikredilebilir, ancak buradaki asıl hassas olan durum, konu ile ilgili âyet ve hadislerin göz ardı edilmesidir. Muvahhid Mü’minler, evlilik üzerine mantıklı sebepler aramayı yahud ikna edilmeyi beklemeyi bir kenara bırakmalı, Allah’ın (c.c.) ve Rasûlü’nün ne emrettiğine dikkat etmelidirler.

   Rasûlullah (s.a.s.), hadisinde şöyle buyurmaktadır:

   “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimle amel etmezse, benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuz ile iftihar edeceğim. Kimin maddî imkânı varsa, hemen evlensin. Kim maddî imkân bulamazsa, nafile oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için şehveti kırıcıdır.” [2]

   Âile olmak fıtrat gereğidir. Bir fidenin büyüyüp serpilmesi gibi, yaş almanın, olgunlaşmanın, sorumlulukların bir sonraki adımıdır. Âile kurmak ve kurmamak kendi içinde farklı imtihanları barındırır. Evlilik, bir birine denk görülen iki insanın İslâm’a en uygun koşullarda birbirlerini görmeleri, fikri, kalbi ve emelleri hususunda uzlaşmalarının neticesidir. Günümüzde insanların evlilikteki en büyük beklentisi huzurdur. Oldukça insanî ve makul görülen bu beklenti, imtihan dünyasında oluşumuzu göz ardı etmemize sebep olabilmektedir. Evlilik, bazen güzelliğiyle, bazen de zor ve zahmetli oluşuyla imtihanı beraberinde getirir, tıpkı çocuğun hem nimet, hem fitne olması gibidir.

   Rabbimiz Allah (cc.) bu konuda şöyle buyurmuştur:

   “Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer fitnedir; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.”[3]

   “Ailelerin her zaman mutluluk içerisinde yaşayacağına teminat verilemez. Dünya hayatı bütün zorluk, külfet ve meşakkatleriyle bazen aileler üzerinde olumsuz tesirler gösteriyor. Bu açıdan bakıldığında bazı Kur’ân ayetlerinde, “çocuklar ve malların fitne[4]olarak değerlendirildiğinin şahidi oluyoruz. Ancak temelde esas olarak almamız gereken gerçek, karı ile koca yaratılmasında birbirleriyle sükûnete, huzura kavuşmaları”[5] ve “malların ve çocukların dünya hayatının ziyneti olmasıdır.”[6] Aile fertlerinin karşılıklı hak ve görevleri sağlam denge üzerine oturtulduğu zaman birçok sorun çözülmüş olur.”[7]

      Tüm bunların yanında, her ne kadar evlilik ve eş, bu dünya için bir imtihan olabileceği bilincini kaybetmemek gerekliyse de, evlilikten ve eşten huzur beklemek de yanlış değildir. Rabbimiz Allah Teâlâ bir âyetinde şöyle buyurmaktadır:

   “Size, kendileriyle huzur bulmanız için kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza bir sevgi ve merhamet koyması da O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için ibretler vardır.”[8]

   Allah Rasûlü (s.a.s.) birçok kez evliliğe teşvik etmiş hattâ emredici cümleler kullanarak önemine vurgu yapmıştır:

   “Kim evlenirse imanın yarısını tamamlamış olur; kalan diğer yarısı hakkında ise Allah’tan korksun!”[9]

   Din ve imanının Allah katında ilgi görmesini isteyen her Müslüman, nikâh konusunda Allah'ın koyduğu ölçünün ne olduğunu bilerek ona tâbi olmak zorundadır.[10] Rabbimiz Allah (c.c.) buyuruyor ki:

   “…Bugün, sizin için dininizi kemâle erdirdim/ikmâl ettim ve sizin üzerinize nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm'ı seçtim/ beğendim…”[11]

   Başı ve sonu itibariyle bazı helâller ve haramlardan bahseden bu âyet bizlere, dinin tamamlandığını haber verirken, yaşam boyu karşılaştığımız şeyler hususunda, Rasûlullah’ın söz ve fiillerine başvurmamızın gerekliliğine de yol göstericiliği yapmaktadır. Nikâh akdinin önemi ve gerekliliğini bizlere Allah Rasûlü göstermektedir. Bu konu, O’nun (s.a.s.) hadisleriyle bizler için açıklık kazanmaktadır. Hem son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.s.) ile hem de önceki Peygamberlerin eşleriyle ilgili olan hadiseler görmekteyiz. Eşler, bazen huzurun, bazen de huzursuzluğun kaynağı olabilmektedir. Peygamberlerin mücadelesinde, eşleriyle ilgili gözler önüne serilen ibretler bulunmaktadır. Tarih boyunca olumlu ve olumsuz evlilik örnekleri olmasına rağmen, her dönem gerekli bir vecibe olarak varlığını sürdürmüştür. Rasûlullah (s.a.s.) evliliğe verdiği önem itibariyle Müslümanları evlilik hususunda birbirlerine yardımcı olmaya teşvik etmiş, evliliğe güç yetirenlerin de evlenmesi hususunda teşvik etmekten biraz daha fazlasını emredici olmuştur:

   En fazîletli şefaatlerden (teşvik edilen amellerden) biri, evlilik hususunda iki kişiye aracı ve yardımcı olmaktır.” [12]

“Ey gençler! Sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin.”[13]

“Kendi için evlenmek kolay olduğu hâlde evlenmeyen kişi benden değildir.”[14]

   Günümüzde evliliğe, eş olmaya verilen değerin bu kadar aşağıya çekilmiş ve değersizleştirilmiş olmasıyla birlikte, evlenmek hususunda çekingen davranan gençlerin sayısı çoğalmaya başlamıştır. Bu da fıtratın gereği olan evliliğin vaktinde yerine getirilmemesiyle birlikte başka sıkıntıları ortaya çıkartmıştır. Evlilik de tıpkı namaz, oruç ve diğer ibadetler gibi bir ibadettir. Nasıl ki her ibadetin vakti, zamanı ve şartları belirlenmişse, evlilik ibadetinin de ne zaman ve nasıl olması gerektiği hadisler ile netlik kazanmıştır.

   Müslüman genç erkek ve kadınların, evlilik ibadetinin ehemmiyetinin azalmasına katkıda bulunmamaları ve vakti geldiğinde bu hususta ağır davranmamaları önemlidir. İnsanlık, tarih boyunca birbirinden çeşitli konularda cesaret almış ve birbirine teşvik edici olmuştur. Evlilikte teşvik ediciliğin söz konusu olduğu kadar, evliliği geciktirme hususunda da teşvik edicilik söz konusu olmakta ve nesil emniyetini ciddi sıkıntılara sokacak boyutlara ulaşmasına zemin hazırlamaktadır. Böyle bir durumdan Mü’min erkek ve kadınlar korkmalıdırlar! Zira bir Mü’min erkek ya da kadın, zinâya düşmeyeceğinden eminse de, âyetlerde muhatap olduğumuz emir “zinâya yaklaşmayın” emridir. Zinâ etmek haram ise, zinâya yaklaşmak da ayetlerle yasaklandığı için haramdır:

   “Zinâya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.”[15] 

   İbnü'l-Humam (rh.a.) eserinde: "Sırf ibadetlerle meşgul olmak için evlenmeyi terk etmekten ise, evlenip evlâd-û ıyal ile meşgul olmak daha efdaldir"[16] hükmüne yer vermiştir. İbn Abidin ise "Üstelik âlimler "Nikâhla meşgul olma, nafile ibadetlere kendini vermekten efdaldir"[17] dediklerini belirterek nikâhla ve nikâhın kapsadığı nefsi haramdan korumanın ve çocuk terbiyesiyle meşgul olmanın, nafile ibadetten hayırlıdır demek istediğini"[18] zikretmektedir.[19]

   Evliliğe adım atamamak, evlilik görüşmelerine karşı çekimser davranmak ve bu hususta şeytanın vesveselerine muhatap olmak her genç erkek ve kadının karşılaştığı bir durumdur. Ancak sevgi, muhabbet ve merhametin kaynağı olan Allah’tır. Şüphesiz en büyük arzusu O’nun rızasını kazanmak ve kişinin niyeti dini için bu yola adım atmaksa, buradan sonra evlilik hususunda kişiye düşen had-hududu belirleyen Rabb’e teslim olmaktır. O Rabb ki, eşlerin arasına sevgi ve merhameti koyandır. 

   Hz. Ali (r.a.) naklediyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana şu tembihte bulundu:

   "Ey Ali, üç şeyi, kesinlikle erteleme: Vakti girdiğinde namazı, (hemen kıl!) Hazır olduğunda cenâzeyi (hemen defnet!), Kendisine uygun birini bulduğunda bekâr kadını, (hemen evlendir!)"[20]

   Her zaman olduğu gibi âyet ve hadislerin birbirleriyle uyumu ve bağlantısı, Mü’min insanın kalbini rahatlatacak derecededir. Allah Rasûlü (s.a.s.) evliliği, tavsiyenin ötesinde emretme mertebesine taşımış, Allah Teâlâ da, kulunun kalbine sekînet inmesi için sevgi ve merhametin kendisinden olduğunu vurgulamıştır. Bundan sonra iman etmiş bir kalbin ihtiyacı olan tek şey tevekküldür.

   “Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerdeki dertlere şifâ, mü’minlere doğru yolu gösteren bir rehber ve tam bir rahmet olan Kur’ân geldi.”[21]

   Allah Rasûlü’nün (s.a.s.) evliliği emrederken, bir yandan da haram olan bakıştan men ettiğini biliyoruz:

   "Bir erkek, kadının güzelliklerine gözü takılınca, bakışlarını aşağı eğerse, Allah ona tatlılığını kalbinde duyacağı bir kulluğu nasip eder."[22]

Bir Kudsî Hadis’te de şöyle buyurulmuştur:

   "Kadına kasıtlı bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Kim benden korkarak bakışlarını aşağıya indirirse, onun kalbine imanın tadını veririm."[23]

   Âyetlerde ise konu şu şekilde zikredilmiştir:

   "Mü'min erkeklere söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar!” [24]

   "Allah, gözlerin hâin bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir." [25]

  Evliliğin geciktirilmesi, kadın-erkek fark etmeksizin haram olan bakışın ortaya çıkışına zemin hazırlamaktadır. Bu dönemde bizlere oldukça basit ve sıradan gelen bu konular hakkında Allah Râsûlü (s.a.s.) çokça uyarılarda bulunmuştur. Günümüzde hassasiyetleri arttırmak için olan bu nasihatlere dikkat edecek genç erkek ve kadınlara daha çok ihtiyaç vardır. Bu hassasiyetler, genç kadınlara saygı ile muamele etmeyi ve kendilerini daha güvende hissetmelerine sebep olmaktadır. Kadınların aynı hassasiyeti gözetmesi, aynı şekilde genç erkeklerin de kendisini daha korunmuş hissetmelerini sağlayacaktır:

   Hz. Peygamber (s.a.s.), sahabîlerden bir kısmını yol kenarlarında görünce, yol kenarında oturmamalarını istemiş, onlar:

  • Buranın dışında başka görüşüp konuşacağımız bir toplanma yerimiz yoktur, deyince:

"Öyleyse yolun hakkını verin" buyurmuştur.

Yolun hakkının ne olduğu sorulduğunda da Rasûlullah (s.a.s.), şu cevabı vermiştir:

"Gözleri harama bakmaktan sakınmak, yoldaki ezâyı kaldırmak, selâmı almak, iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek."[26]

   O dönemde, erkeklerin kadınlara olan bakışı hususunda daha çirkin olduğu söylenecek olsa bile İslâmiyet, bu durumu ortadan kaldırmış, ancak İslâm’dan uzaklaşmaya başlamakla, toplumsal düzensizliğin artmasıyla, helâl ve haramları gözetmede hassasiyetin azalmasıyla birlikte cahiliye dönemi hâlleri tekrar görülür olmuştur. Evliliği herhangi bir nedeni olmaksızın, rahatını bozmamak yahud evlilik imtihanının ağır olacak olmasından korkmak nedenleriyle geciktirmek, cahiliye adetlerinin su yüzüne çıkmasında rol oynamaktadır. Bakışları indirmenin ve harama bakmanın yasaklanması, hem erkek, hem de kadın mü’minler için bir emirdir:

    “Mü’minlere söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar. Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini yere indirsinler (erkeklere bakmasınlar), namuslarını korusunlar.”[27]

   Evliliğin önemi, gerekliliği, faydaları ve geciktirilmesi hususunda ortaya çıkabilecekler noktasında çok daha fazla yazılabilecek şeyler bulunmaktadır. Ancak bu yazımızda, günümüzde hassasiyet göstermede ağır davranıldığını gördüğümüz bu konuyu, sınırlandırmış bulunmaktayız. Tüm bu âyet ve hadislerden görüyoruz ki, evlilik dediğimiz aile kurumu fıtrî ve olması gerekendir. Ne sadece kadınlar için önceliktir, ne de sadece erkekler için. Bazı hassasiyet yahud öncelikler için genç erkek ve kadınları farklı şekillerde etiketlemiş bulunmaktayız. Bir erkeğin evliliği reddetmesi ne kadar fıtrata uygun düşmeyen bir davranışsa, aynı şey kadın için de geçerlidir. Bir erkeğin nasıl ki, bakışlarını indirmesi gerekiyorsa, aynı şey kadın için de geçerlidir. Bir kadının nasıl ki, gece geç saatlere kadar bir gereksinim bulunmadıkça dışarıda bulunması doğru karşılanmıyorsa, aynı şey erkekler için de geçerlidir. Nasıl ki her paydada bir sorun, bir problem doğması göz önünde bulunduruluyorsa, bu, hem erkeği, hem kadını ilgilendirir. Kadın ve erkek üzerinden, İslâm’a uygun olmayan yaptırım ve çıkarımlar da gençlerin, evlenmeyi geciktirmesi hususunda farklı bir rol oynayabilmektedir.

Abdullah b. Mes’ud (r.a.) tarafından nakledildiğine göre, Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Allah’ım, senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.”[28]

 

 

 


[1] A’râf Sûresi 19. Âyet.

[2] İbn-i Mâce, Nikâh, 1/1846.

[3] Teğâbûn Sûresi 15. Âyet.

[4] Enfal, 8/28. 

[5] Nisa, 4/1. 

[6] Kehf, 18/46. 

[7] Mansur TEYFUROV, Kur’ân-ı Kerîm’de Âile Yapısı, Iğdır Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı: 3 & 4 (2014), S:190.

[8] Rûm Sûresi 21. Âyet.

[9] Heysemî, IV, 252.

[10] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2014, s. 15/480.

[11] Mâide Sûresi 3. Âyet.

[12] İbn-i Mâce, Nikâh, 49.

[13] Buhârî, Nikâh, 3; Müslim, Nikâh, 1.

[14] Beyhakî, Şuâb, VII, 338/5095.

[15] İsrâ Sûresi 32. Âyet.

[16] İbnü'l-Hümam, Şerhu Fethü'l-kadir, Matbaatü’l-Meymeniyye, Kahire, 1319, c.2, s.330.

[17] İbn Abidin, c.5, s.247.

[18] İbn Abidin, c.5, s.247.

[19] Hatice ŞEKER, Kütüb-i Sitte’deki Evlilik ile İlgili Hadislerin Değerlendirilmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Temel İslam Bilimleri Programı Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2019, S:17.

[20] Tirmizî, Salât 127.

[21] Yunus Sûresi 57. Âyet.

[22] Ahmed b. Hanbel, c.5, 264.

[23] Hâkim Nisaburi, c.4, s. 313-314; Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr Kurtubî, el-Câmi' li-ahkâmi'l-Kur'ân, Dârü’l-Hadis, Kahire, 1996/1416, c.12, s.151; İbn Kesir, c.2, s.599.

[24] Nûr Sûresi, 30. Âyet.

[25] Mu’min Sûresi 30. Âyet.

[26] Buharî, Mezalim 22, İsti'zan 2; Müslim, Libas, 114; Ebu Davud, Edeb, 12.

[27] Nûr Sûresi 31. Âyet.

[28] Müslim, Zikir, 72

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul